15 Eylül 2010 Çarşamba

eylülsıkıntısı.


Uzun zamandır bir şey yazmadığımın farkındayım sevgili blog, ama tıkanmış durumdayım biraz galiba. Aklıma gelen pek çok ufak tefek, 'tekil hayat/küçük dünya' anektodlarına gülüp geçiyorum sanki. Halbuki farkındasın ki bunları severim sevgili blog. Arabanın arkasına asılan çocuklar ve pencereler üzerine geviş getirmişliğim vardır.

Çok fazla içine dönünce insan belki de böyle oluyordur. Dışarıdan gelen tetikleyicilerin etkisi azalıyordur, bilemedim.

Tabi başka şeylerle de uğraşıyorum yazmak üzerine, belki de bu yüzden onlara konsantre olmaklığın verdiği bi rahatlık/umursamazlık da olabilir.

Bi de her şey üst üste geliyor ki, sevdiğim insanları kırıyorum ister istemez. Bu durumdan bunalıyorum. Tuttuğum takımın hezimeti ve sabah sabah bütün bunlara ek olarak aldığım kötü haber ve önümde duran tepecik oluşturmuş bulaşıklar. Evet 'her şeyin üst üste gelmesi vakıası'nda güçsüz kalıyorum çoğu kez, beceremiyorum pek sanırım.

Aslında uzaktan bakıp maddeleri önüne koyunca iyi başlaması gereken öğretim sezonu/şehir hayatı hafif buruk böyle kekremsi bir tat bıraktı damağımızda. Şimdilik böyle sevgili blog, alışkın olmadığın bir yazıyı bırakıyorum sana, sen de kusra bakma...

3 yorum:

  1. bu eylül her birimizi feci çarıpıyor, ağlayası geliyor insanı...

    YanıtlaSil
  2. sevgili a, ne okul eski okul ne biz eski biziz. bundan sanırım kekremsi bir tat bırakması. ama gene de olsaydın keşke burda..

    YanıtlaSil
  3. Hani bi gün biri demişti... Aslında her şey çok basit.
    Her şey üst üste geliyor ama bir cümle ile her şey hallolabiliyor... Bunu fark edince o kekremsi tat yok oluyor. Değil mi ama?

    YanıtlaSil