17 Ekim 2010 Pazar

Meslek: Müzik Dilenciliği

Lise yıllarında, "kariyer planınızı yapın!" sloganıyla ortaya çıkan testler vardı. Oradaki soruları cevaplar geleceğimizi çizmeye çalışırdık, hangi meslek bize uygundur sorusuna cevap bulmaya çalışırdık.

Şimdi ise test mest yapmadan böyle içimden gelen, kendimi görmek istediğim mesleği yazıyorum: "Müzik Dilenciliği"

Evet abi, güzel bi şarkı işitmek için yanıp tutuştuğum günleri bilirim. Çok sevdiğin bi grubun yeni albümünün kötü olmasının verdiği duygudan nefret ederim. Haftalarca iyi bir şarkı bulup içselleştirmediğim zaman deliririm.

Ama iyi şarkı bulmayı da tek başıma yapamam ki, işte bu yüzden sağdan soldan duymak isterim. Arabesk olsun, pop olsun, rock ve altdalları, jazz vs farketmez. bi şekilde "o iyi şarkı" yı bulmam ve günde 100 kere dinlemem lazım...

Şimdi örnek vereceğim 6-7 tane, bu "sağdan soldan" gelenlere açık olma işine.. Hatta linkleri aşağıya koydum. Hepsini dinlemezsiniz biliyorum, ben de dinlemezdim. Ama isimleri ve tarzları aşağı yukarı kestirebilin diye açıklama yapiyim, hayatıma değen noktalarıyla beraber. Haa, isterseniz dinleyin tabi...


İndie dediğimiz eski İngiliz müziğinin devamı olan bi tarzları var. Yazın yağmur yağarken(!) bulmuştum bu şarkıyı, yağmurla beraber iyi gitmişti. Vokali ve gidişatı/bölümleri oldukça hoş bence.

As Tall As Lions - Stab City


Orhan Baba demek boşa değil. Tamam, bazen katılıyorum en azından bu "baba" laflarına, mesela bu şarkıda... Bu melodiye can kurban, nasıl buldun bunu yaw?
Orhan Gencebay - Gurbet


Türkü diyip geçmicen hacıabi, böyle tatlı tatlı çalın, iyi sözler yazın, ciğerimi yiyin! Yarı- ağlak söylediğimi bilirim. O yüzden sadece çok çok özel zamanlarda dinlemeyi severim.
Cengiz Özkan - Kırmızı Buğday


Vokalsiz müzik bi b.ka benzer mi ki? Post-rock denen bu müzik, olur diyor, güzel yapılırsa olur. Tercihen, yatakta uzanırken kulaklıktan dinleyin...
God Is An Astronaut - All Is Violent, All Is Bright


Hayatımın şarkısı bu bi kere. Çok iddialı mı oldu bilmem ama. Grubumuzun vokali olan sevgili abimiz Chino "away" diye bağırırken ölmek istiyorum. Evet, ciddiyim. Çok dokunaklı sesin var p.zevenk, kıskanırım...
Deftones - Change (In The House of Flies)


Değer verdiğim insanlardan birinin tavsiyesi, birden bilgisayarda sıkıcı bişiyle uğraşmak zorundayken ben, yetişti imdada. Sardı bedenimi, bırakmadı da. Kısık sesle bu kadar güzel şarkı söylenir işte.Bi de yağmur altında da süper gidiyo, test edildi, onaylandı...
Ida - Late Blues

Pop müzik diyip de geçmemek lazım mesela, böyle melodi böyle gidişatlandırma, iyisiniz sizler. Elektronik altyapıyı böyle yaparsanız olur işte, sevgili popçular!
Owl City - Fireflies


Bu liste uzar gider işte...

Haa bi de, Allah rızası için bi şarkı!

14 Ekim 2010 Perşembe

"sometimes the truth is stranger than fiction"


diye bi şarkı vardı galiba, aklıma geliverdi.

böyle zamanlarda, insan zekasının kurgu coğrafyasını aşabilen bi zekanın olduğunu düşünüp, tanrısal bilgi/kudrete saygı duyarım.

ama aynı zamanda, bunu bazen "kötü gerçekler" olarak sunduğu ve bizi üzdüğü/ canımızı sıktığı için de saygı duymam.

sonra da "ee noldu şimdi yani?" der ve yoluma devam ederim,

öyle işte...

8 Ekim 2010 Cuma

kulak misafiri



"Bakma bana öyle" . "Çünkü bakınca konuşamıyorum, konuşamayınca düşüncelerimi dile getiremiyorum. Sonsuza kadar bakışabilsek keşke, tek isteğim bu. Ama bak bu insanlar, ışıklar, gözler, arabalar, ağaçlar... Yani konuşmam gerekiyor, çünkü susamayız daha fazla..."

dedi adamın teki yanındaki kadına, ben yorgunlukla ve sırtımda yüklerle, en zombi halimle dönerken evime, bu gece...

Sonra yıllar önce bi insanevladı ile yaptığım konuşmayı hatırladım.

" Ne biliyim şu yaşantımız olmasa, bu düzen, bu aileler, bu insanlar; hatta dünya olmasa. Uzay gibi bi boşluk olsa, kimsenin olmadığı, yalnızca ikimiz... Ve biz, şu an çimlere uzanıp birbirimize baktığımız gibi baksak o simsiyah yerde. Sadece baksak, sonsuza kadar..."

çok iddialı buldum bu lafları, nasıl söylemişim ulan! Bu kadar mı sevmişim ?! Hepsi bir dişinin gönlünü daha fazla kazanabilmek için söylenmiş şeyler olabilir. Ama o an gerçekten samimi olarak bunu söylediğimi zannediyorum.

Sonra insan herhangi bi duyguyu herhangi bi şekilde en az bir kere derinden hissetmiştir, hisseder diye düşündüm. Korkma, kıskançlık, nefret, şefkat, vs... Ama sonra unutulup gidiyor, o duyguyu bir daha yakalayabilmek için rulet masasında hep kırmızıya koyuyoruz ve her defasında kaybediyoruz. Yada o kadar büyük bi meblağ kazanamıyoruz bi daha.

diye de düşündüm.

Siz ikiniz nolursunuz bilmiyorum ama sevgili çift, yıllar sonra hatırlanacak bir sahne yaşadınız az önce, hem de yalnızca ikinizin hatırlamayacağı...