22 Ocak 2011 Cumartesi

dizlerin duruyor mu başımı koyacak?




Gene ben geldim anne...

Sen bilmedin ben de kestiremedim tam olarak, ama 14-15 yıl önce sarıldığım gibi sarıldım sana.

Mahallemizdeki deli beni kovalıyordu, ondan korkmuş ve kaçmıştım da seni kapının girişinde görmüş öylece atlamıştım boynuna. Evet, boynunun sıcaklığını hatırlıyorum,dokusunu da, yumuşacıktı...

Yine sabahın bi vakti sarılıverdim, uyandırdım seni. Bu sefer daha sıcaktı, uyuduğundan herhalde, yine yumuşacıktı. Uyandın birden, önce telaşlandım bişiy mi oldu diye, sonra gülümsedin, aynı yıllar önce olduğu gibi. Yüzün yıllar önceki gibiydi. Hüzün ve gülümseme bir arada, saf bi sevgide olduğu gibi...

Sonra kendimi düşündüm...

Artık sigara kokuyorum anne, hiç duymadığın terimlerle konuşuyorum. En sevdiğim şarkıyı duymak bile istemezsin, hayatında belki de görmek bile istemeyeceğin yerlere gittim. En sevdiğim yemek de, itiraf ediyorum ki, senin yaptığın bi yemek değil.

Sen bana sarılırken bi an yabancılaşıp bunları, yani kendimi, düşündüm. Gözlerim açıktı. Ama seninki kapalıydı eminim ki, belki de beni ilk emzirişini düşünüyodun o an. Sonra bu en yalnız ve kendimiz olduğumuz anı, emzirme anı olarak kurguladım. Sustum ve o sıcacık boynunun içlerine doğru sokuldum.

Hep sen konuştun, bense sustum. Konuşmayı bilemezdim ki henüz. Sadece bi an yüzüme baktığında gülümsedim. Daha doğrusu sağ dudağımı hafifçe yukarı bükmeye çalıştım.

Ağladığımı sezdin mi, bilmiyorum...



19 Ocak 2011 Çarşamba

ben de almışım o gece mikrofonu elime...




Bazen sadece ve sadece şımarmak ister ya insan, sevdiği insanlarla beraber olup (yanyana yada gönül gönüle) anlamsızca gülmek ister gözleri yaşarana kadar.

Ben de almışım o gece mikrofonu elime ve şımara şımara, tripten tribe gire gire söylemeye başlamışım.

Geçmişim neymiş, ben kimmişim, o an orada öyle yapmam gerekiyomuymuş mühim değilmiş. Bir zaman parçasına tutunup, gözlerimi kapamış ve eğlenmişim.

Sırıtık sırıtık dolaşmışım bütün gece, işte öyle...

11 Ocak 2011 Salı

şiirimsi.



farkında mıydın bilmem,
ellerin konuşuyordu.
benimse gözlerimde pus!
o kadar alışmışım ki
dağılınca farkedebildim
havanın parçalı bulutlu olduğunu...

bilmem farkında mıydın ama,
gözlerim konuşuyordu.
seninse ellerinde is!
o kadar alışmışsın ki
daha fazla kirletince, anlayamadın da;
gerçekte dokunduğunun ne olduğunu...

9 Ocak 2011 Pazar

this will destroy you!


This Will Destroy You - Young Mountain EP

All songs written and composed by This Will Destroy You.
No. Title Length
1. "Quiet" 4:53
2. "The World is Our ___" 7:12
3. "I Believe in Your Victory" 6:32
4. "Grandfather Clock" 2:37
5. "Happiness: We're All in it Together" 8:34
6. "There Are Some Remedies Worse Than the Disease" 6:18
Total length:
36:00


Sevgili blog,

Bu aralar ilham gelesi bi durumdayım galiba sevgili blog. Alakasız bişiylerle bişileri bağdaştırma durumu yaratıcılığı zorlar kanımca. Böyle yatağıma gömülesi, bu adamları dinleyesi ve hayal kurası bile haldeyim...


"Quiet" demişler ilk önce, sessiz ol! Bir dur ve düşün ne yaptığını, nası biri olduğunu... Hani gece kafanı yastığa koyarsın ya, o sessizlik işte. Kendini kandırmaktan en fazla "kaçamadığın" anlar... Bu dünya inişli çıkışlı giden bi yaşam alanı. Ama aynı zamanda da ölüm yerimiz, hani yoğun bakımda hasta makineye bağlıdır. Bir anda monoton ses kesilir ya, yerini uzun-tiz bi sese bırakır ve makineye baktığında grafik düz çizgidir. "The World is Our ___" , dünyada bize herşeyin bittiğini gösteren o manasız/soyut ama bi o kadar da manalı ve somut yerimizdir.

Ama bu bunaldığın,sıkıldığın, sessiz kaldığın ama her zaman düz çizginin çıkabileceği hayatta yine bi gün mutluluğa ulaşabileceğini düşünürsün. Sen bizzat kendin yada başkaları artık bu 'asrı saadet'in yaklaştığını düşünürler."I Believe in Your Victory".

Sonra da zaman yavaş yavaş akmaya başlar, çünkü mutluluğu bulmuşsundur tıpkı o antika saate bakan bir ihtiyarı hayal ettiğin gibi... "Grandfather Clock" . Cebinden saati aheste aheste çıkarıp; yüzyılların tortularını barındırır halde gözlüğün altından bakar ya. Öyle dolu dolu akar işte zaman.

Mutluluğu yakaladıktan sonra ise kaybetmeyecekmişsine alışırsın; gerçi kaybedecekmiş gibi korkmak da iç içedir bu duyguyla. Karışıktır... Ama bi şekilde karşındaki ile beraber vardığın bi duygudur. "Happiness: We're All in it Together"

Sonra ise ışıklar söner ya, birden yaralar böyle açılmaya başlar. Kaçmak kar etmez, sessiz kalman yastığınla durduramaz seni. Aslında çaresini bilirsin, yapacağın şeyi de bilirsin. Hastalıklı/sorunlu hislerinle, kendinle ne yapman gerektiğini çok iyi bilirsin ama, "There Are Some Remedies Worse Than the Disease", bazen diyemezsin işte. Bile bile ladese tutuşursun. Çareler/merhemler, kendi derdinden daha bunaltıcı, kötü haldedir. Cevaplarından kaçarsın belki de...O noktadan sonra yine susmaya başlarsın sanki, herşey başa döner. "Quiet"