17 Mayıs 2011 Salı

yol



Yine bi yolculuk vardı...

Bu sefer de garip hissediyorum kendimi. Döndüğümde her şey farklı olacakmış gibi.


Trene bindiğimde tenha olacağını düşünmüştüm, yanılmışım. Tıka basa doluydu. Karşımda anne ve 2 çocuğu vardı. Yüzyüze bakıyorduk yani. Küçük kız sürekli "mızmız"lanırken; 8-9 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim çocuk yol boyunca gıkını çıkarmadı. Arada sadece yanındaki "Barcelona" amblemli çantasından bişiyler çıkarıp yiyordu, hepsi bu. Bütün yol boyunca dışarı baktı. Evler, çorak araziler, inek sürüleri çok bi anlam mı ifade ediyodu onun için?

Bu yolculuklarda pencerenin dışarısı, kulağınızdaki müzik, karşınızdaki oturanlar... Hepsi birer fondur aslında. Kafanızdaki düşüncelere, takıntılara, vs yaklaşma anlarıdır hep. Bütün yol, elinizi uzatıyorsunuzdur bi yerlere. Her yeni tabela yeni bi eklem yeridir. Ben de tek katlı kerpiç evlerden oluşan köylere bakarken buldum kendimi birden bire...


Sonra "ekrandan kendime baktım." Değer verdiğim biri "sizin nesil böyle, her şeye ekrandan bakıyorsunuz. Yani hayatı yaşamıyorsunuz. Pasif bi bekleyiş hali! Hayat böyle bişiy değil, gerekirse en klişe hareketleri de yapsanız, olayların içinde olmalısınız. Birşey yapabilme güdüsüdür hayat. Sizse herşeye, hatta kendinize bile, ekrandan bakıyorsunuz." demişti, hatırladım, gülümsedim...

İlk defa yol bitmesin istedim...

1 yorum:

  1. Canım yolculuk çekti... ama karşınızdaki anne-çocuk gibi değil de sizinki gibi.. ne güzeldir yol hikayeleri ve serbestisi..

    YanıtlaSil