23 Ocak 2013 Çarşamba

Hesabı Alabilir Miyiz?


Efenim bir restoranda, kafede, barda sarf edilen bu cümle aslında yaşamımızın pek çok yerine nüfuz etmekte. Masada geçirdiğiniz dakikalar, yemekler, içkiler, konuşmalar, bakışmalar, değişen duygu durumları;  bunlardan hangileri yaşanıyorsa yaşanıyor. Sonuçta masada bırakılan her ne ise hesabını da ödüyorsunuz.

Hesabın bir kabul edilebilirlik düzeyi var. Bu düzey, mekandan, yemeklerden, vs tatmin olma durumunuza göre değişiyor. Kimi zaman "kazıklandık" duygusuna kapılırken, bazen de "ama değdi" sözcükleri dile geliyor. Servislerin güzel olmasının yanı sıra, soyut durumlar da bu hesabı kabul edilebilir kılıyor. İyi bir sohbet, samimi bir dertleşme, uzun zamanların getirdiği özlemler, birikmiş hikayeler, gibi gibi... Buna bir de bahşiş mevzunu ekleyelim isterseniz. O da bütün bu şartlara göre değişkenlik gösteriyor. 

Şimdi baktığım zaman görüyorum ki, belli bir noktadan sonra masadan kalkarken hep "kazıklandık!" duygusuna sahip olmuşum. Soyut ya da somut herhangi bir şey beni tatmin etmemiş. Mekandan her ayrılışta "bir daha buraya gelmeyelim" demek istemişim, ancak belki de menülerini değiştirir, başka müzik çalar, değişik ışık kullanır, fiyatları ucuzlatır gibi yargılara varmışım. Kısaca hesap için elimi cebime attığımda gelecekteki bir ihtimale, bir "umut"a para ödemişim. Mekan sahibi ise, batmış bir mahalle bakkalı edasına bürünmüş. Biten malların yerine yenisini koymamış, rafları boş bırakmış, dükkanı zoraki olarak açmış.  Bakkalı nasıl kurtaracağının değil, bundan sonra kuracağı yeni işinin derdine düşmüş. Dükkanın kapanacağından habersiz mahalle sakinleri ise, olayları garipseyerek de olsa bakkaldan alışveriş yapmaya devam etmişler. Belki de bakkalın kapanacağını nasıl söyleyeceğini bilememiş. Ya da lotodan çıkacak bir parayı, bir sabah bütün alacaklılarının borçlarını ödemeye gelmesini ve yahut müşterilerin kapıya yığılmasını vs beklemiş. 

Sonuç olarak geriye, ruhsuz, anlamsız, gereksiz ve de umutsuz bir ilişkiler yumağı kalmış. Olan benim umutlara olmuş. Yanıma ise güzel olan hatıralar kalmış. Bu iki mefhumun eşittir'in iki tarafında birbiri ile girdiği  "şu şunu götürür" denkleminde ise "elde kalan şey" nedir, bunun yorumu için ise daha biraz zaman varmış.

Gökten üç elma düşmüş: Biri işletmelerin sahiplerine, biri müşterilere, biri de bahşiş olarak garsona... 

Yine de siz, ısrarla hesabı sorarsanız: Bozuk para istemem, üstü kalsın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder